BİRAZ CESUR OLMAK GEREKİYOR…
-“Yenilikçi filmler gelmesi umut verici”, “Türkiye’de değişik yapımlara fırsat vermek desteklemek lazım”, “Ayyy nihayet Türkiye’de de böyle işler çıkıyooor be nihayet” tarzında yorumlar gördüm sosyal medyada. Seyirci de bu anlamda umutlu…
Biraz cesur olmak gerekiyor. Seyirciye siz ne veriyorsanız seyirci ona yavaş yavaş alışmaya başlıyor. Ve siz seyirciye bu tür hikayeleri vermeye başlarsanız seyirci bu tür hikayeleri izledikçe bir şekilde bu tür hikayeleri de sizden istemeye başlıyor. Ama eğer siz seyirciye hiç bu tür hikayeler sunmazsanız doğal olarak seyirci de bu tür hikayeleri sizden beklemiyor. Zaten yabancı örneklerini görüyoruz bunun. Bunu çok ciddi bütçelerle, 300-400 milyon dolar bütçelerle yapılıyor bu işler. Bizde şöyle bir korku var sanırım; distopik bir hikaye yapacaksak çok büyük bütçelere çıkmamız gerekiyor gibi bir düşünce yapısı var. Halbuki çok da büyük bütçeler olmadan distopik hikayeler yapabiliriz ya da bilim kurgu hikayeleri yapabiliriz. Burada aslında dünyayı nasıl tasarladığımızla alakalı. Doğru tasarlanırsa dünya o kadar da büyük bütçelere çıkmadan bu tarz işleri yapmak mümkün. Bu sadece tasarım işi. Doğru tasarlanması, doğru planlanması gerekiyor başta. Bunu da bir şekilde cesaretli olmakla yapabiliriz. Türk seyircisi gerçekten zeki bir seyirci. Gerçekten verdiğini çabuk kabullenen, iyi bir şey olduğunu gördüğü zaman onu sizden talep eden bir seyirci. Burada iş biraz yapımcılara düşüyor. İş biraz bize düşüyor aslında. Biraz daha oyuncuların da bu tarz işleri talep etmesine düşüyor. Oyuncuların bu tarz işleri denemekten korkmamasına düşüyor. Bu bir süreç, biz bu süreçte en azından öncü bir adım olduğumuzu düşünüyorum. Bunun tabii ki beyazperdede karşılığını görürsek o zaman bizden sonraki işler biraz daha cesaretlenecektir. Umuyorum beyazperdede karşılığını alır ki bu tarz işlerin yolu açılır.
-Bir taksiciye hayat veriyorsunuz, bu da bir ilk sizin için. Sonra o karakterin başına türlü türlü işler geliyor. Buna dair bir hikayeniz vardı sanırım…
Ben İstanbul’a ilk yerleştiğim zamanlar 7 yıl boyunca araba almadım kendime ve sadece taksiye yolculuk yaptım. O zamanlar çok fazla taksi maceram oldu ve çok fazla biriktirdiğim hikaye vardı kafamda. Gerçekten o tür taksicilerle karşılaştım ki, filozof gibi taksiciler vardır gerçekten size hayat dersi verirler. Size o kadar güzel bir şey söylerler ki oturur iki gün boyunca adamın söylediğini düşünürsün. “Vay be, adam ne büyük bir laf etti” diye, gerçekten o tarz adamlar vardır takside. Benim oynadığım taksi şoförü de biraz öyle bir rol. Nuh biraz filozof bir taksici. Biraz hayatın içinden geçmiş, hayatın çeşitli taraflarını görmüş ve biraz kendine göre filozoflaşmış bir adam. Gerçekten benim için keyifliydi. Biraz mahalle kültürü almış, biraz bıçkın bir delikanlı. Böyle olunca da içerde tabii ki çok farklı durumlarla karşılaşıyor. Çok da şaşırıyor içinde bulunduğu duruma. Sonunda tabii ki bir türlü anlatamadığımız bir sürpriz var. Sonu sürprizli, beklemediğimiz şekilde bitiyor.